Anayasa Mahkemesi, 18 Nisan 2024 ve 19 Nisan 2024 tarihlerinde Resmi Gazete’de yayımlanan iki önemli iptal kararına imza atmıştır. Bunlardan ilki Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda yer alan 18/A maddesinin 11. fıkrası, diğeri ise Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesinin 4. fıkrasıdır. Ayrıntılar ise şöyle:
İçerik:
Anayasa Mahkemesi’nin Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m. 18/A-11 Hakkındaki İptal Kararı
19 Aralık 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına İlişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun’un (Kabul Tarihi: 6 Aralık 2018) 23. maddesi ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na eklenen “Dava şartı olarak arabuluculuk” başlıklı 18/A maddesinin 11 numaralı fıkrası şu şekildedir:
Taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilir ve bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur. Ayrıca bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmez. Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.
Anayasa Mahkemesi’nin 2023/160 Esas ve 2024/77 Karar sayılı, 14.03.2024 tarihli kararı ile fıkranın birinci cümlesinde yer alan “… bu taraf davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulur.” ibaresi ile aynı fıkranın ikinci cümlesi iptal edilmiştir.
İptal kararının gerekçesinde özetle; haklılık durumu gözetilerek uygulanabilecek istisnalar ya da belli bir üst sınır öngörülmeden, özellikle yargılamada tamamen haklı çıkan, diğer bir ifadeyle aslında bütünüyle haksız bir sürece maruz kaldığı yargılamanın sonucunda anlaşılan tarafın özel durumu da gözetilmeden, mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmayan tarafın yargılama giderlerinden tümüyle sorumlu tutulmasının ve vekalet ücretinin tamamından yoksun bırakılmasının kişilere aşırı bir külfet yüklediği, kamu yararı ile mülkiyet hakkı ve mahkemeye erişim hakları arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi kişi aleyhine bozduğu ve bu itibarla orantısız bir sınırlamaya neden olduğundan bahsedilmiştir.
Karar, Resmî Gazete’de yayımlandığı 18.04.2024 tarihinden başlayarak dokuz ay sonra (18.01.2025) tarihinde yürürlüğe girecektir. Bu süreçte, Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi de dikkate alınarak yeni bir kanuni düzenleme yapılması gerekecektir. Nitekim iş uyuşmazlıklarında dava şartı arabuluculuğu düzenleyen 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3. maddesinin 12. fıkrasındaki benzer hüküm hakkında yapılan iptal talebi, Anayasa Mahkemesi’nin 2017/178 Esas ve 2018/82 Karar sayılı, 11.07.2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Dolayısıyla iş uyuşmazlıkları bakımından aynı hüküm iptal edilmeyip halen yürürlüktedir. Bu durum, iş uyuşmazlıkları bakımından ikilik oluşturabilecektir. Açıklanan nedenle 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m. 18/A-11 ile birlikte 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu m. 3/12 bakımından da yasal düzenleme yapılması gerekmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin Türk Medeni Kanunu m. 166/4 Hakkındaki İptal Kararı
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesi şu şekildedir:
Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek
derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi
bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.
Anayasa Mahkemesi’nin 2023/116 Esas ve 2024/56 Karar sayılı, 22.02.2024 tarihli kararı ile dördüncü fıkra hükmü, Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri yönünden değerlendirilmiş ve Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
İptale konu itirazın gerekçeleri arasında; madde metninde anılan sürenin adil olmadığı, bu nedenle kuralın devletin temel amaç ve görevleriyle çeliştiği, kural nedeniyle eşlerin uzun sürelerin sonunda boşanabildikleri, bu durumun herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğunu öngören anayasal hükümle bağdaşmadığı ve kuralda öngörülen sürenin ilgililerin evlilik dışı ilişki yaşamalarına neden olduğu ve bu suretle kişinin maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkının yanı sıra devletin aileyi koruma yükümlüğünün de ihlal edildiği yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesi iptal kararında ise; aile kurumunun anayasal önemini göz önünde bulundurmak suretiyle boşanmaya ilişkin usul ve esasları düzenleme konusunda kanun koyucunun takdir yetkisi bulunduğunun altını çizse de takdir yetkisinin ‘’orantılılık’’ ve ‘’ölçülülük’’ ilkesi gereğince boşanma süreçlerini güçleştirmemesi ve ortak hayata yeniden dönmek istemeyen ilgilileri makul olmayan süreler boyunca evlilik birliğini devam ettirmeye zorlanmaması gerektiğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi ise; yargıda iş yükünün fazla olmasından kaynaklı yazılı yargılamanın uzun sürmesi gözetilerek üç yıllık süre başlangıcının kararın kesinleşmesinden başlamasının, özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı ile aile kurumunu koruma amacı arasında makul bir denge sağlamayan kuralın orantılılık alt ilkesi yönünden ölçülülük ilkesini ihlal ettiğine karar vermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 13. maddesi uyarınca “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzenine ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”. Dolayısıyla kanuni düzenlemelerin, bu ilkelere aykırılık teşkil etmeyecek şekilde yapılması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen kararın gerekçesinde de “… boşanma kararı verilebilmesi için kuralda öngörülen süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde ortak hayatın yeniden kurulamadığı hallerde makul olmayan bir süre boyunca ilgililerin boşanma kararı elde etmelerine imkan tanınmadığı anlaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle kural, ortak hayatın yeniden kurulamadığı hallerde evlilik birliğini uzun bir süre boyunca sona erdiremeyen ilgililere katlanamayacakları bir külfet yüklemektedir.” denilmek suretiyle bu hususa dikkat çekilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 20. maddesi uyarınca “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”. Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararında ilgili madde hükmü, bu yönüyle de incelemeye tabi tutularak “Evlilik birliğinin kurulmasının yanı sıra sona erdirilmesi de özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkıyla doğrudan ilgilidir. Bu itibarla boşanma davası reddedildikten sonra ortak hayatın yeniden kurulmadığı hallerde ret kararının kesinleşmesinden itibaren üç yıl geçmedikçe evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılmasına ilişkin karinenin işlerlik kazanmasına imkan tanımayan kural özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik bir sınırlama öngörmektedir.” gerekçesiyle iptal edilmiştir.
Anılan hükmün iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuki boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden, kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra (19.01.2025) yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. Bu süreçte, Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi de dikkate alınarak yeni bir kanuni düzenleme yapılması gerekecektir.
Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararlarının tam metinlerine aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/04/20240418-2.pdf
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/04/20240419-5.pdf
Boşanma davalarında tazminat konulu yazımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
https://geregidusunuldu.com/bosanma-davalarinda-tazminat-2023/
Boşanma davası ile ilgili yazımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
https://cfkhukuk.com/bosanma-davasi/
Medeni Hukuk ile ilgili çalışmalarımıza aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: